Okunuyor
48 Saatte Kapadokya

48 Saatte Kapadokya

‘Peri bacaları’ dediğimiz doğanın bize yaptığı süprizlerden birini barındıran Kapadokya ülkemizde olduğu için çok şanslıyız. Yurtdışı seyahatlerimde sohbet ettiğim turist potansiyeli olan kişilere Türkiye dediğimde çoğundan duyduğum cümleler ‘Kapadokya diye bir yer varmış’,’ balonlar uçuyor fotoğraflarda ne kadar fantastik bir yer’, ‘ oraya gitmek en büyük hayalim ‘ oldu. Evet yanlış okumadınız. İstanbul’un şöhretini elinden almış bile diyebiliriz Kapadokya için. Bu kadar yakınımda bulunan masalsı şehri 2.kez görmenin zamanı gelmişti. İlk seyahatimi yaz mevsiminde peri bacaları arasında haşlanacak kıvamdaki sıcakta yapmıştım. Açıkcası hissettiğim sıcaklık 50 dereceleri bulduğunda gözlerimin önüne perde inmiş olmalı ki Kapadokya’yı pek sevememiştim 🙂 Pozitif eleştirilerin benim negatif eleştirilerimi alt etmesini istedim ve eşimle Kapadokya’nın en güzel olduğu söylenen aylardan kasıma türk hava yollarından haftasonu tatili için İstanbul-Nevşehir uçak biletini aldık.

Kapadokya’ya kara yolu ile geçiliyordu. 2.seçenek olarak Kayseri’ye uçakla gidip karayolu ile  1 saat 15 dk da Kapadokya’ya ulaşılabiliyor. 

img_8466

Cuma akşamı kısa bir uçuşla Nevşehir havalimanına vardık. Havalimanı 2 artı 1 ev boyutundaydı 🙂 Gördüğüm en küçük havalimanı olmalı. Uçaktan inip kiraladığımız araca binmemiz 15 dakikamızı aldı. Haftasonu boyunca kullanacağımız araca bindik ve Ortahisarda bulunan, rezervasyon yaptırdığımız yeni açılan otellerden biri olan the house hotel kapadokya (yeni ismi Exedra Hotel Cappadocia) ‘ya doğru yola çıktık. Yolculuk çok rahat geçti, yaklaşık 50 dakikada otele ulaştık. Ortahisar kalesinin yanında bulunan otel taş evler ve mağaralar içerisine kurulmuştu. Her odası birbirinden farklı tasarlanmıştı. Gece vardığımız için oteli çok inceleyemeden odamıza geçtik. Odamız bir mağaraydı ve en güzel kısmı soğuk bir kış gününde en çok sevdiğim şeylerden biri olan şöminesiydi. Sabah 5-6 gibi havalanacak balonları görmek için şöminenin sıcaklığıyla hemen uyuduk. 

Sabah 6’da uyandık fakat rüzgarlı havadan dolayı balonların haftasonu boyunca havalanamayacağını öğrendik. Amacımız sadece izlemekti; daha önce yaşanan kazalardan dolayı balonları uzaktan izleme fikri daha cazip gelmişti ama o da olmadı. Erken uyanmışken otel etrafında biraz yürüyüş yaptık. Eski taş evlerin arasında derin sessizlikte yürüdük. Bir zamanlar kimler yaşamıştı buralarda kim bilir? Ne anılar vardı duvarların arkasında.

Otelin kahvaltısı en üst kattaydı. Fresklerle süslenmiş salonda açık büfe servis vardı. Hava soğuk ama gökyüzü pırıl pırıl olunca tabaklarımıza birşeyler alıp terasa yerleştik. Teras manzarası enfesti. Önümüzde balkan vadisi ve peri  bacaları uzanıyordu. Bir yanımızda Ortahisar kalesi, bir yanımızda Erciyes dağının silüeti… İşte Kapadokya dedirten bir manzara. Manzara böyle olunca tabi kahvaltımız biraz uzun sürdü. Kahvaltı bitti, koltuklarda güneşlendik. Sessizliği dinledik. 

img_8461

img_0013

img_8488img_8648

Bir yanardağdan çıkan lavların rüzgar ve yağmurla beraber mimarı olduğu bu şairane manzara  büyülemişti beni.

Otelden çıkıp Ürgüp’e gitmeye karar verdik. Daha önce Kapadokya’nın birçok yerini gördüğümüz için bu gezimizde daha çok yeni ve keşfetmek istediğimiz belli lokasyonlara zaman ayırdık. 

Sacred House

Övgüyle bahsedilen Sacred House’a gittik. Burası Ürgüp’ün ara sokaklarında hiç tahmin edemeyeceğiniz bir yerde karşımıza çıktı. Devasa beyaz duvarları ve tokmaklı bir kapısı vardı. Çok şatafatlı bir karşılamaydı.

img_8614

Kapıyı çaldık ve  kapı açıldığında etkileyici bir avlu karşıladı. .bizi. Burası 250 yıllık bir Rum eviydi. Turan Bey tarafından dekore edilerek gotik tarzta butik otel haline getirilmişti.

img_8597img_8603img_8583img_8576

İlk önce kış bahçesinde biraz vakit geçirdik. Her yer rönesans eserleriyle donatılmıştı. Duvarlardaki aynı zamanda bir cerrah olan İspanyol ressam Dino Valls’a ait tablolar harikaydı.  Antika gramafon, İtalya’dan gelen heykeller ve dahası.  Etrafı incelemekten kahvelerimizi içmeyi bile unutmuşuz 🙂 

img_8561
sacred house kış bahçesi
img_8528
sacred house kış bahçesi
img_8616
sacred house kış bahçesi
img_8845
sacred house kış bahçesi
img_8823
İspanyol Dino Valls’a ait tablolar
img_0523
Sacred house kış bahçesi
img_8627
sacred house kış bahçesi

Kış bahçesinden sonra tüm oteli gezdik. Full Moon, Sanctuary, Bacchus, Harem, , Old Chapel, King’s Ego, Opium, Deep Forest,  her biri ayrı dönem ve tarzda döşenmiş odaları vardı. Birçok eserin bulunduğu kütüphanede neo-klasik tarzda döşenmişti. Angels&The searchers adlı restaurantında da özel menülerle akşam yemeği servisi yapılıyordu. Menü fiyatları kişi başı 60 euro ve rezervasyon sırasında ücreti ödemeniz gerekiyor. Deneme fırsatım olmadı ama tadanlardan pozitif geri bildirimler aldım. Rezervasyon sırasında ödemeyi uygun bulmadığımı söylemek isterim. Yerin altındaki spasının adı da Inferno’ydu. Mum ışıkları, kolonlar, müzik… tek kelimeyle orta çağa ışınladı beni. Otelin en beğendiğim kısmı oldu diyebilirim.

img_8589img_8595img_8588

img_8580
spa-inferno

Buradan yenilenmiş bir şekilde çıkarak Uçhisar kalesinin manzarasını izledikten sonra Göreme’de otantik bir restaurantta akşam yemeği denedik.

img_8607img_8610img_8606

Pumpkin Restaurant and Art Gallery

Göreme’nin merkezinde rağbet gören bir restauranttı. Rezervasyonsuz yer bulmanız çok zor. Küçük bir yer ve özellikle turistler çoğunlukla tercih ediyor. Fix menüde meyve tabağınıza kadar herşey düşünülmüş. Adından da anlaşılacağı gibi içerisi balkabağı ışıklarıyla dolu. Her müşteriyle tek tek ilgilenen restaurant sahibi ayrıca yemek sonunda bir Kapadokya hatırası vererek turistlerin kalbini çalıyor 🙂 Bence başarısının sırrı bu. Yemek lezzetleri ise ortalama düzeydi. 

img_8619

Yemek sonrası otelimize gidip şirin mağara odamızda yine şöminenin tatlı sıcağında uykuya daldık.

Ertesi gün yine harika Kapadokya manzarası eşliğinde kahvaltımızı yaptıktan sonra otelde biraz vakit geçirip gün batımını izlemek için Kızılvadiyi gören tepeye gittik.

img_8471

Kapadokya’da her yer birbirine çok yakın. Ortahisar’dan kızılvadiye 10-15 dakikada vardık. Yürüyüş ve kamp yapanların olduğu bölgede bizim gibi günbatımını izlemeye gelen, fotoğraf çekimi yapan birçok kişi vardı. Yavaş yavaş güneş batmaya başladı ve peri bacalarıyla kaplı vadi bir anda kızıla büründü. Romantizm yaşamak için bu yer biçilmiş kaftandı. 

fullsizerender-3img_9066img_8657img_8650img_8667img_9165

Güneşi batırdıktan sonra aldığı ödüllerle Kapadokya’nın son zamanlardaki beğenilen restaurantlarından Seki restauranta gittik. Bizden bir hafta önce Kıvanç Tatlıtuğ’un buraya gelmiş olmasından dolayı, adresi bulamayıp etraftakilere sorduğumuzda ‘Behlül’ün geldiği yer mi, şimdi şöyle gideceksiniz’ diye tarifler aldık 🙂

img_8774

Seki Restaurant 

Argos in Cappadocia otelinin içinde yer alıyordu. Üç tarafı camlarla kaplı restaurantın manzarası uçhisar ve güvercinlik vadisiydi. Bu güzel manzara eşliğinde çok hızlı bir servisle yemeğe başladık. Biz çömlek peynirli kış salatası ve çemenli dana bonfile tercih ettik ve lezzet şöleni yaşadık. Şarap mahzeni de bulunan restauranta rezervasyonsuz gitmemenizi öneririm. 

Uçağımız geç saatte olduğu için Seki Restaurantın lounge bölümüne geçtik. Şömine başında samimi bir ortam yaratılmıştı. Kitaplarımızı açıp evdeymişcesine vakit geçirdik. Buradayken de vişne sorbeli damla sakızlı sütlaç denedim. Tek kelimeyle enfesti. 

img_8778img_8779img_8815

Uçak saatimizin yaklaşmasıyla havalimanına döndük ve kısa bir rötardan sonra İstanbul’a vardık.

Ruhumuzu tazelediğimiz, telaşsız, bir haftasonu Kapadokya tatili işte böyleydi.

Kış-Bahar dönemi tatil planlarınız arasına mutlaka Dünya mirasları listesindeki Kapadokya’yı ekleyip bu masalı siz de yaşamalısınız!

Bu İçeriğe Tepkin Ne?
Excited
0
Happy
0
In Love
0
Not Sure
0
Silly
0
Yorum göster (1)

Bir Yanıt Bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacak.

COPYRIGHT 2020 KAPLANLAR KEŞİFTE. TÜM HAKLARI SAKLIDIR.

Web Design by Digiwings Agency London & Shrewsbury, Shropshire, UK Web Design & SEO
En Üste Git