Mozart’ın Şehri: Salzburg

Avusturya’nın Ortaçağ kasabası görünümlü, dördüncü büyük şehri Salzburg’a gelmiştik. Hallstatt’daki doğayla bütünleştiğimiz ve dinlendiğimiz bir günden sonra; Avusturya’nın kültür-sanat başkenti Salzburg’ta bizi hareketli bir gün bekliyordu.

Ulaşım
Türkiye’den gelecekseniz; maalesef Salzburg’a kolay ulaşım seçeneklerinin kısıtlı olduğunu belirtmeliyim. İstanbul’dan gelecekseniz Türk Hava Yolları’nın Salzburg’a direk uçuşlarını tercih edilebilirsiniz. 2 buçuk saat süren uçuşla rahat bir şekilde şehre varabilirsiniz.
Aktarmasız sadece tek bir havayolu ulaşım sağladığı için saatler kısıtlı ve fiyatlar yüksek. Diğer bir seçenekte yakın şehirlerden tren veya araba ile Salzburg’a gelmek olabilir. Viyana’dan trenle 2 buçuk saat, araba ile 3 saatte Salzburg’a varabilirsiniz.
Almanya sınırına çok yakın olan Salzburg’a Münih’ten arabayla ya da otobüsle 1 buçuk saatte, trenle ise 2 buçuk saatte ulaşabilirsiniz.
Biz ise bir gün önce Salzburg’tan kiraladığımız araçla önce Hallstatt’ta gidip bir gece konakladık ve ertesi gün aynı araçla Salzburg’a geri döndük. Küçük ve sakin bir havalimanı olan Salzburg W.A.Mozart Havaalanı’ndaki teslim noktasına aracımızı bıraktıktan sonra 15-20 dakikalık çevre dostu bir otobüs yolculuğuyla otelimize vardık.

Havaalanından şehir merkezine ulaşım için 2, 8, 27 numaralı otobüsleri 2,5 euro karşılığında bilet alarak kullanabilirsiniz. Şehir merkezine 20-25 dakikada bu şekilde ulaşılabiliyor. Buradan gideceğiniz yer için toplu taşıma kullanacaksanız çoğu Avrupa şehrinde olduğu gibi burada da 24, 48 ya da 72 saatlik biletlerden alabilirsiniz. Biz merkezi bir yerde kaldığımız için toplu taşıma kullanmadan yürüyerek gezdik. Evet bu cümleden de anladığınız gibi Salzburg yürüyerek gezilebilecek küçük bir şehir.

Konaklama
UNESCO Dünya Kültür Mirasları listesinde yer alan bu küçük şehirin her bölgesinde kalınabilir. ‘Old Town’ yani Avrupa şehirlerinin tarihi yapısı korunmuş merkezi bölgesi konaklamak için hem etkileyiciliği hem de gezilecek turistik yerlere yakınlığı nedeniyle tercih edilebilir. Bu bölgedeki fiyatlar da genelde normalin üzerinde olur. Salzburg’da da durum aynıydı. Salzburg’da diğer dikkatimi çeken güzel özellik ise çevre dostu otel sayısının oldukça fazla olmasıydı. Kendi enerjisini üreten, kahvaltı malzemesini kendi üreten bu otellerin fiyatı normalin üzerindeydi.

Biz ertesi gün trenle Viyana’ya geçeceğimiz ve fiyat/performans olarak daha uygun olan Salzburg Tren İstasyonu (Hauptbahnhof) çevresinden bir otel seçtik. Booking.com üzerinden rezervasyon yaptık. İstasyona yürüyerek 2 dakika uzaklıkta yer alan otel Hotel Der Salzburger Hof ‘a ulaşmak çok kolay oldu. Eğlenceli bir girişe sahipti. Otelin lobisinden itibaren her yerde Mozart’a ve müziğe dair objeler, resimler vardı. Odamız da standart olmasına rağmen çoğu Avrupa oteline göre genişti. Otoparkı da bulunması bu küçük şehirde büyük bir avantajdı.

Otelin sabah kahvaltısı ücrete dahil değildi fakat çok uygun bir fiyatta ve lezizdi. Sabah Viyana trenimiz çok erken saatte olduğu için burada kahvaltı etmeyi tercih ettik. Kahvaltı masasında bizi karşılayan sevimli not, hava durumu bilgileri ve güzel kahvaltı yüzümüzü gülümsetmeye yetti 🙂

Salzburg Hakkında Genel Bilgiler
Otelimize yerleştikten sonra yürüyerek şehri keşfetmeye başladık.

Dahi müzisyen Wolfgang Amadeus Mozart’ın 1756’da doğduğu bu küçük şehirde; her yerde onun adı geçiyordu. Bir sokağın, dükkanın, kalemin, şekerin vs. herşeyin üzerinde Mozart yazıyordu.

Bu durum şehri de kültürel anlamda yüksek noktalara taşımış. Yıl içinde klasik müzik, opera, bale gösterileri çok sayıda yapılırken; ayrıca her yıl 20 Temmuz-30 Ağustos arası Salzburg Festivali yapılıyor. Bu festivalde yine çeşitli klasik müzik, opera, bale gösterimi yapılarak dünyanın dört bir yanından insanlar bu festival için Salzburg’a geliyor.

Mozart’ın doğduğu evi ve yaşadığı evi (Mozart Residence)ı eski şehir kısmında görüp; 11 euro’ya hepsini ziyaret edebilirsiniz. Biz vaktimiz olmadığından sadece dışından görebildik. Salzach Nehri’nin ikiye böldüğü şehrin genel silüeti Barok mimarisinden oluşuyordu. Şehrin dar sokaklarında yürürken ara ara İtalya’daymış hissine kapıldık ki zaten bu yüzden ‘Kuzeyin Roma’sı’ ismi verilmiş.

Tarih kokan sokaklar bizi her şehirde olduğu gibi iyi kahveye götürdü 🙂
Salzburg’ta İlk Kahve Durağı: 220 Grad
Chiemseegasse’de yer alan 220 Grad kahve dükkanını verandasındaki neon turuncu sandalyelerinden kolayca bulabilirsiniz.


Adını kahve yavrumu sırasında mükemmel derece olarak bilinen 220 dereceden almıştı. Veranda da yerimizi aldık ve harika hazırlanmış menülerini incelemeye başladık.
Gördüğüm en iyi kahve menülerinden biriydi. Sunumda olan kahvelerini ayrıntılarıyla açıklamışlardı. Bunun yanında kek, kahvaltı ve öğle yemeği için güzel seçenekler vardı.
Çok keyifli vakit geçirdiğimiz mekandan hiç ayrılmak istemedik. Ayrılırken birkaç adet sezonda kavurdukları kahvelerden seçip aldık.

Kapitelplatz
Yürüyerek çok yakında yer alan şehrin tam merkezi, en ünlü yeri Kapitelplatz’a geldik.

Etraf ertesi gün başlayacak küçük bir festival için hazırlık yapanlar ve turistlerle doluydu.

Tepede duran bembeyaz Hohensalzburg Kalesi ve meydanın ortasındaki 2007’de yerleştiren ‘Sphaera’ heykeliyle beraber meydan geçmişle geleceğin buluştuğu mükemmel bir nokta haline gelmişti. Burası Salzburg’un en sevdiğim görüntülerinden biri oldu.

Burada yer alan St.Peter’s Katedrali’ni ziyaret ettik. Alp Dağlarının ötesindeki ilk Barok katedral olduğu için görülmeye değer. Kaleyi görmek için funikülere binmek ve 10 euro üzerinde olan biletten almak gerekiyor.
Getreidegasse
Salzburg’un en hareketli ve en keyifli caddesi Getreidegasse’ydi. Yanyana sıralanmış mağazalar tamamen şehrin eski yapısına ayak uydurmuştu.

Tabelalar bile ferforjeli, eskiden tüccarlar nasıl kullanıyorsa aynen öyleydi. Adeta zaman makinasında birkaç yüzyıl geriye yolculuk etmiş hissi yaratan bir caddeydi.

Oldukça kalabalık bu caddeyi ve zaman zaman karşımıza çıkan gizli sokaklarını gezmek çok keyifliydi.

Kaffee Alchemie
Fazlaca gezip yorulduğumuza göre bir kahveyi daha haketmiştik. Sıra Salzach Nehri kenarında yer alan Kaffee Alchemie’ye gelmişti.

Üniversite öğrencilerinin tercih ettiği kahve dükkanı küçük ama uzun, geniş bir ön cepheye sahipti. Özellikle dışarıda pencere önü bankları, kahve içip nehiri izlemek için harika düşünülmüş bir ayrıntıydı. Avrupa’nın çeşitli kahve kavurucularının kavurdukları kahve çekirdeklerini satışa sunan ve kullanan kafede çok çeşit marka mevcuttu.

Kahve menüsü çekirdek ve demleme açısından geniş fakat yanında sıcak bir atıştırma seçeceği yoktu. Küçük kurabiye ve tatlı çeşitleri mevcuttu. Ayrıca laptop kullanımını desteklemediklerine dair bir notta koymuşlardı. Fakat buna rağmen çok fazla müşterisi vardı.
Mirabell Sarayı ve Bahçeleri
Salzburg’un en güzel ve en çok ziyaret edilen noktalarından biri de İtalyanca ‘enfes’ anlamına gelen ‘Mirabell’ Bahçeleri.

Maalesef saray özel günler dışında büyük kısmı ziyarete açık olmadığı için sadece küçük bir kısmı ve bahçeler gezilebiliyor.




17.yy da prensin sevgilisi için bu göz alıcı çiçeklerle bezenmiş bahçeleri, Barok tarzında düzenlettirmiş. Bahçenin bir ucundan, Hohensalzburg Kalesine doğru uzanan manzaraya bakarken Salzburg’u çok sevdim.

Salzburg’ta Akşam Yemeği
Salzach Nehri’nin kuzeyindeki Mirabell bahçeleri otelimize yürüyüş mesafesinde olunca oradan otele geçip biraz dinlendikten sonra akşam yemeği için dışarı çıktık. Gece, Barok binalarından nehre yansıyan ışıklarla Salzburg çok güzel görünüyordu.

Genellikle lokallerin tercih ettiği bir restoran Bärenwirt’e gittik. İlginç ve sakin bir girişi olan mekanın balkonu öyle kalabalıktı ki doğrusu bizi şaşırttı. Masamızı oturduktan sonra bir baktık ki Türk bir çalışan var. Keyifli ve samimi bir sohbet sonrası onun da önerilerine uyarak karaca şinitzelinden tercih ettik. Yanında gelen Alman lahana turşusundan ikram edildi. Şinitzel şahaneydi. Sohbetten ve yemekten çok memnun kaldık.




Salzburg’taki bu güzel günden sonra sabah Viyana’ya gitmek üzere otelimize geri döndük.
Salzburg’a Dair Notlar
- Gerçek Mozart çikolatasının adı ‘Mozartkugel’ ve fiyat olarak daha pahalı. Salzburg’ta belli noktalarda satılıyor. Gümüş renkli kağıda sarılı olanlar orjinalleriymiş.
- Eğer Mozart çikolatalarından alacaksanız ve orjinalini aramıyorsanız süpermarketleri gezerek indirimli denk getirebilirsiniz. Hatta Salzburg’tan sonra Viyana’ya gidecekseniz aynı çikolataların bir çoğunu bulabilirsiniz.
- Alp Dağlarından gelen çeşme sularından içilebiliyor, marketten su almanıza gerek yok. Otelde bile bu konuda hatırlatma yapıyorlar.
- Eğer fazla gününüz varsa ve yürüme sorununuz yoksa toplu taşıma kartına ihtiyaç duymayabilirsiniz; şehre ayak basar basmaz toplu taşıma kartı almayın.
- Vaktiniz varsa gelmeden kültür-sanat etkinlikleri için önceden bilet alabilirsiniz.
- Salzburg ‘tuz kalesi’ anlamına geliyor. Bir önceki yazım Hallstatt’ta bu bölgede bulunan en eski tuz madenlerini anlatmıştım. Tuz rezervi nedeniyle bu isim verilmiş. Dolayısıyla tuz çeşitleri göreceksiniz yine onları da süpermarketten almanızı öneririm. Türkiye’de bulamayacağınız çeşitler ve baharatlarla karışık tuzlar alabilirsiniz.
- Kar yağmış Salzburg fotoğraflarını gördüğümde kesinlikle bu şehre kışın yakıştığını düşündüm. Mevsim seçimi açısından bu durumu değerlendirebilirsiniz.
- Vaktiniz varsa Red Bull’a ait formula 1 yarış arabaları, helikopter ve uçakların sergilendiği ayrıca içinde Michelin yıldızlı restoran bulunan Hangar-7 müzesini ziyaret edebilirsiniz.
Salzburg mimarisi, kültürel yaşantısı açısından görülmesi gereken güzel bir Avrupa şehriydi. Bir günde şehri tanımak, gezicek tüm yerleri görüp kültür-sanat faaliyetlerine katılmak mümkün değil. En az 2-3 gün ayırmak gerekir. Fakat tekrar gitmek için bir bahanemiz olması gerekir diye düşünüyorum. Belki bir klasik müzik konseri ya da bir bale gösterisi ya da Hallstatt’a giderken havaalanını kullanmak için. Yani diğer gezdiğimiz benzeri yerlerle kıyaslama yaptığımızda bizde derin bir etki yaratmadı. Tabii her şehrin kişiyle iletişimi farklıdır; o yüzden yolunuz düşerse mutlaka tanışın 🙂

Yeni yazılarla görüşmek üzere! Takipte kalın!