Avusturya’nın İncisi: Hallstatt

Tam bir sene öncesinde Hallstatt videolarını izlerken ve muhteşem fotoğraflarına bakarken ‘birgün belki biz de bu küçük cennete gideriz.’ demiştik. Aslında ilk etapta düşünmediğimiz bir rota iken; İsviçre rotamızı oluştururken bir de baktık ki Hallstatt, rotamızın yanıbaşında. Bu güzelliği görmeyi daha fazla ertelememeliydik; ne de olsa hayat kısaydı.

Hallstatt Ulaşım
Hallstatt’a Türkiye’den direk ulaşım yolu yok. En yakınında bulunan havalimanları Salzburg, Münih, Viyana ve Graz’dır.

Gezinizin merkezi Avusturya ve Hallstatt ise ulaşım için ;
Türkiye’den İstanbul’dan kalkan Türk Havayolları uçuşları ile Salzburg Havalimanı’na 1 saat 30 dakikada varıp buradan kiraladığınız araçla ulaşabilir ya da Salzburg’tan 2 aktarma ile tren ve sonrasında feribot kullanılarak ulaşılabilir. Yaklaşık 2 saat 30 dakika süren bu yolculuk keyifli manzaralar barındırıyor olsa da biraz yorucu olabilir.

İstanbul’dan Türk Hava Yolları veya Pegasus ile Viyana’ya direk uçup oradan araçla yaklaşık 3-4 saat arasında araba ya da trenle ulaşılabiliyor. Trenle direk ulaşım yok aktarma yapmak gerekiyor.

İstanbul’dan Türk Hava Yolları ile Graz’a direk uçup buradan araba ile 2 buçuk saatte tren ile aktarmalı olarak 4 saatte Hallstatt’a ulaşılabiliyor.

İstanbul’dan Türk Hava Yolları veya Pegasus ile Münih’e uçup oradan araba ile 4 saatte, trenle aktarmalı olarak 4 buçuk saatte Hallstatt’a ulaşabilirsiniz

Tren biletleri için Westbahn ve OBB websitelerini ziyaret edebilirsiniz.
Hallstatt köyünde bir tren istasyonu yok, gölün karşısında inip buradaki teknelere 2,5 euro vererek binip 4 dakikada göle ulaşabiliyorsunuz.
Hallstatt’a ulaşmak isteyin yeter ki; gördüğünüz gibi öyle çok yol var ki! Bizim tercih ettiğimiz yolun ilk kısmı bunlardan farklı oldu çünkü biz İsviçre’den Hallstatt’a geçtik.

Bir önceki yazımda bahsettiğim İsviçre Chur kasabası, Avusturya sınırına oldukça yakın olunca; Chur’dan yarım saat uzaklıktaki Sargans kasabasından kalkan trene binerek 4 saatte Salzburg’a ulaştık. Buradan araba kiralayarak Hallstatt’a ulaştık. Tabii bu durum anlattığım kadar kolay olmadı. Öncelikler Sargans’taki SBB tren yollarındaki görevlerinin yanlış yönlendirmesiyle koltuk seçmediğimiz için trende ayrı ve istemediğimiz yerlerde oturmak zorunda kaldık. Bunun dışında tren yolculuğu enfes manzaralarla geçti. Yolculuk bittiğinde ‘keşke biraz daha sürseydi’ demekten alıkoyamıyordum.
Hallstatt Araba Kiralama
Salzburg tren garı oldukça büyük ve merkeziydi. Etrafı ise pek iç açıcı değildi. Güvensiz ve karmaşık bir ortam vardı Biz nasıl olsa bir araba buluruz diye düşünerek, araba kiralama şirketlerinden araba rezerve etmeden gitmiştik.
Tren garı etrafındaki tüm şirketleri gezdik ve o gün için bir tane bile kiralık araba bulamadık ve çoğu çalışan ilgisiz, kabaydı. Salzburgla tanışmamız bu nedenle pek sempatik olmadı. Mecburen tren garı önünden kalkan otobüse bindik ve Salzburg Havalimanına giderek buradaki pek tanıdık bir marka olmayan Almanya merkezli kiralama şirketi Buchbinder’den son kalan SUV tipi otomatik vites arabayı kiraladık. Üstelik diğer firmalara göre daha uygun bir fiyata. Sanırım çok şanslıydık! Ekip çok ilgiliydi. Tüm kullanımımız ve teslim edişimiz sonrası herhangi bir sorun çıkmadı ve çok memnun kaldık. Özetle araç kiralayacaksanız mutlaka önceden rezervasyon yaptırıp gidin yoksa bizim kadar şanslı olmayabilirsiniz.

Bu stresli bir saati kenara bırakıp arabamızı atladık ve navigasyonu açtık. Fonda sevdiğimiz müziklerle yine bilinmez güzellikleri keşfetmeye gidiyorduk.

Salzburg-Hallstatt yolu aynı zamanda Avusturya’nın göller bölgesinde (Salzkammergut) yer aldığı için eğer vaktiniz varsa bu göllere uğrayacak şekilde plan yapabilirsiniz. Biz sadece küçük molalar vererek ilerledik. Yol üzerinde sürekli ‘burası harika, aaa burası daha da güzel’ diyerek ilerliyorduk.

Güneşi de yanımıza almıştık ki bizden daha iyisi yoktu. Yol üzerinde manzarasına aşık olduğum göl Wolfgangsee oldu. Tepeye oturup gölün ve St.Gilgen köyünün yarattığı masal gibi manzarayı saatlerce izleyebilirdim. Ama tabii o kadar vakit yoktu.

Yol üzerinde sık şekilde yerleşim yerleri olduğu için bu yollarda hız sınırlamaları zaman zaman 30 km hıza kadar düşüyordu. Malum Avrupa’da trafik kuralları katı ve cezalar yüksek; o yüzden dikkatli olmakta fayda var. Bugüne kadar hiç ceza yemediysek kurallara uymamız sayesinde oldu.
1 buçuk saat gibi kısacık bir sürede rahat bir yolculukla sol tarafımızda gördüğümüz Hallstatt gölü ile beraber Hallstatt köyü tabelasına ulaşmıştık. Muhteşem bir doğa içinden tek yönlü yaklaşık 2 km’lik bir tünele girdik. İlk hedefimiz rezervasyon yaptığımız misafirevine gitmekti. O da köyün çıkışında dağın eteğinde yer alıyordu. Eğer herhangi bir konaklama yapmayacaksanız ise bu tünelin sonuna doğru sol yol ayrımından çıkıp köyün merkezindeki açık otoparka arabanızı bırakabilir ya da sonunda kapalı otoparka bırakıp geri 10 dakika yürüyebilirsiniz.
Hallstatt Konaklama
Hallstatt genellikle günübirlik ziyaret edilen bir köy haline gelmiş; fakat – Asyalılar çoğunlukta olmak üzere- konaklamayı tercih edenler de var. 780 kişinin yaşadığı bu yerleşim yerinde fazlasıyla konaklama seçeneği mevcut.

Otel sayısı az olsa da, misafirhane ve burada yaşayanların Airbnb üzerinden evlerini kiralamaları sayesinde yelpaze genişlemiş. Göl manzaralı ve merkezde yer alan en lüks otel See Hotel Grüner Baum’da kalabileceğiniz gibi göl manzaralı mütevazi otellerde de yer bulabilirsiniz. Buradaki kilit nokta tabii ki erken rezervasyon yaptırmak. Eğer Hallstatt’ta yer bulamazsanız yine Salzkammergut’ta yer alan çevre kasabalarda konaklama yapıp 15-20 dakikada buraya ulaşabilirsiniz.

Biz ücretsiz otoparka da sahip olan dağ manzaralı bir misafirhane (Almanca Gasthof olarak geçiyor) tercih ettik. Gasthof Pension Grüner Anger için booking üzerinden rezervasyon yaptık ve köyün ortalamasına göre çok uygun bir fiyata kahvaltı dahil konakladık. Hallstatt’ın çıkışına ve Hallstatt tuz madenlerine çıkan funikülere çok yakın bir noktadaydı.


Şirin bir yerdi. Gece resepsiyonda kimse kalmadığı için bize yan kapının anahtarı verildi. Sanki evimizmiş gibi giriş yapabilecektik 🙂 Odamız ise rahat, geniş ve balkonluydu. Balkondan nefis bir Hallstatt manzarası görünüyordu.

Odamıza yerleştikten sonra hemen köyü keşfedip, akşam yemeği yiyip gün batımını izlemek için kendimizi dışarı attık. Güneş tüm köyü parıl parıl parlatıyordu. Penceresinden çiçek sarkan köy evleri, şırıl şırıl akan bir dere…huzur işte buydu.


Konakladığımız yer Hallstatt’ın sonunda olduğu için şanslıydık. Daha bakir kalmış bu bölgeyi de rahatça keşfedebildik.


UNESCO Tarihi Miras Listesi’nde yer alan bu özel kasabanın tarihi köy evleri gerçekten çok güzeldi.

Eski dönemlerde tuz madeni işçilerinin yaşadığı bu evler şimdi turistik görsellere dönüşmüştü.




Köyün merkezi diyebileceğimiz kısıma geldiğimizde kalabalık başlamıştı. Özellikle Asyalı turistler çok fazlaydı. Fakat rahatça yürüyebiliyorduk.

Herkesin elinde fotoğraf makinası en küçük ayrıntıyı bile yakalamaya çalışıyorlardı. Fotoğraf çekmeyi sevenler için burası tam bir cennetti.




Yürüyerek köyün buluşma yeri yani meydanı Markt Square’e geldik. Meydanın ortasında baba-oğul-kutsal ruhu simgeleyen Holly Trinity sütunu bulunuyordu.



Bu sütun karşısında See Hotel Grüner Baum onun solunda da Hallstatt fotoğraflarının simge Evangelist Kilisesi bulunuyordu.

Hallstatt’ta Nefis Bir Akşam Yemeği
Meydanda sayısız fotoğraf çektikten sonra bir şeyler yemek için See Hotel Grüner Baum’u tercih ettik.

Birkaç saat öncesinde rezervasyon yaptırdığımız için göl kenarındaki masaya yerleştik.

Sanırım bu zamana kadar gittiğim en güzel manzaralı restaurantlar listesinin ilk sırasına burası hızlı bir giriş yapmıştı.

Avusturya Alpleri’nin çevrelediği muhteşem Hallstatt gölü manzarası tam karşımızdaydı. Yanımızdan kuğular geçiyor, sessizliği dinliyorduk. Hayranlıkla bu manzarayı seyrederken sipariş vermemiz oldukça uzun sürdü 🙂
Bir Avusturya klasiği dana şinitzel yemeyi tercih ettik. Oldukça başarılıydı. Ardından Avusturya’nın geleneksel tatlısı apple strudel ve çayla beraber manzaranın keyfini çıkardık.

Hallstatt Günbatımı
Buradan ayrılıp günbatımında Hallstatt ikonik manzarasını izlemek ve fotoğraflamak için izleme tepesine çıktık.



Hallstatt’ın çıkışına çok yakın bu noktayı bulmak çok zor olmadı; çünkü kalabalık oraya doğru gidiyordu. Tepeye vardığımızda fotoğraf aşıkları çoktan tripodlarıyla yerleşmişlerdi bile.

Biz de bir aralık bulup manzaraya karşı yerleştik. Büyüleyici Hallstatt manzarasını izleyip, yüzlerce fotoğraf çekerek güneşi batırdık.

Günün uzun olmasının avantajını kullanarak, geri dönüşte köyün üst yollarına çıktık ve dünyanın en güzel manzaralı ve en bakımlı mezarlıklarından biri olan Katolik St Michael Kilisesi’nin yanında bulunan Hallstatt Mezarlığı’nı ziyaret ettik. Hiç böylesine güzel çiçeklerle kaplı bir mezarlık görmemiştim. Kilise kapalı olduğu için ziyaret edemedik (Ücreti 2 euro). Beinhaus yani kemik evini gezmedik ama merak edenlerin ziyaret etmesini öneririz. 1200 adet kafatasının bulunduğu kemik evi Kasım ile Nisan ayları arası kapalı oluyormuş.

Günbatımı öncesi genelde turist grupları köyden ayrıldığı için köy sakinleşmeye başlamıştı. Üst sokaklarda kimsecikler yoktu ve rahatlıkla gezerek kaldığımız yere döndük.



Gece uyumadan önce tekrar çıkıp köyü gezdik ki ortada birkaç kişi dışında kimse yoktu.

Sessizlik ve karanlığın için küçük evlerinin ışıklarıyla aydınlanan köy insana güven ve huzur veriyordu. Köyün meydanında biraz oturduktan sonra geri dönüp erkenden uyuduk.







Hallstatt’ta Gündoğumu
Hallstatt’ta kalmamız nedenlerinden biri de dillere destan gündoğumuna şahit olmaktı. Sabah 5’te uyanıp üzerimize kalın bişeyler giyip dışarı çıktık.

Gündoğmadan önceki o mavi ışıkla göl muhteşem görünüyordu. Gerçekten fotoğraf çekmenin büyük hazzına ulaştığım yerlerden biri oldu Hallstatt. Gözlerimin gördüğü ve fotoğraf karesine dönüşen anlar kesinlikle eşsizdi.



Her anı fotoğraflayarak yine ikonik Hallstatt fotoğraf noktasına çıktık. Asyalı turistler başta olmak üzere yine onlarca insan tripodlarını kurmuş ya da ellerinde telefonlarıyla bu anı bekliyordu.




Sonra o büyüleyici dakikalar başladı. Alp Dağları arasından yükselen güneş Hallstatt’ı yavaş yavaş aydınlatmaya başladı. Herkes huşu içinde (tabii deklanşör sesleri eşliğinde) bu anı izliyordu. Tek kelimeyle olağanüstüydü. Işık oyunlarıyla doğaya tekrar tekrar aşık oluyorduk.

Güneş tamamen doğmuştu ve köyü gezerek geri döndük ve kahvaltımızı yaptık.






Misafirhaneye yakın olan Dünyanın en eski tuz madenlerine ve Skywalk’a çıkan funiküler ve hediyelik eşya mağazasına şöyle bir göz attık fakat vaktimiz olmadığı için çıkmadık. Eğer vaktiniz varsa bu site üzerinden inceleyip planlama yapabilirsiniz. Aralık-Nisan ayları kapalı olduğunu da unutmayın.




Hallstatt’a Dair Notlar
- Bahar ve yaz mevsiminde gölde kano ile gezebilir, rafting, trekking yapabilirsiniz. Bu seçenekler 200 euro üzerinde fiyatlandırılıyor.
- Bot kiralayabilir ya da 1 saatlik tekne gezisi yapabilirsiniz. Kişi başı 20 euronun altında gölün keyfini çıkarabilirsiniz.
- Kış sezonunda giderseniz de karlar altındaki köyün manzarasını izleyerek sakin bir tatil geçirebilirsiniz.
- Hediyelik eşya dükkanları Markt Meydanı ve köyün sonunda yer alıyor. Hatta köyün sonunda yer alan hediyelik eşya dükkanı bir Türk’e ait.
- Karşı kıyıdan gelen teknelerin geldiği noktada, yolcuların iniş yerinde küçük bir büfe yer alıyor. Bu büfe de yine bir Türk’e ait. Gece geç saaatlerde bile açıktı. Acıktığınızda bir alternatif olabilir.
- Hediyelik eşya veya hatıra olarak magnet, tuzluk alabilirsiniz.
- Tuz madenlerinin hediyelik eşya mağazasında hayli güzel seçenekler var ama eğer Salzburg’a gidecekseniz benzer seçenekler süpermarketlerde daha uygun fiyatlarda satılıyor ve daha uygun fiyatlı.
- Yemek için yukarıda bahsettiğim restaurant dışında misafirhanelerin restaurantları seçilebilir. Ortalama olarak hepsi benzer kalitede.
- Evlerin fotoğrafını çekerken etrafında not var mı diye mutlaka kontrol edin. Çünkü burada yaşayan bazı lokaller turist ilgisinden rahatsız olup; evlerine burada fotoğraf çekmeyin diye uyarı asmışlar. Eğer aksini yapıp yakalanırsanız fırçalanabilirsiniz 🙂
- Hallstatt’ta özel izin alarak drone uçurulabiliyor aksi takdirde yasak.
- Hallstatt gezdiğim yerler arasında beni en çok etkileyen yerlerden birisi oldu. Doğa tatili sevenler ve fotoğrafla ilgilenenler için gidilmesi gereken yerlerden biri. Benim önerim burada en az 1 gece konaklayarak kalmak olur. Ama konaklayamazsanız bile burayı 2-3 saat görmek bile yeter.
Hallstatt Vlog’umuzu da YouTube kanalımızda izleyebilirsiniz.
Unutulmaz Hallstatt gezisinden sonra Mozart’ın şehri Salzburg’taydı!
Yeni yazıda görüşmek üzere! Takipte kalın!

Harika fotoğraflar eşliğinde çok güzel ve yol gösterici bilgilerle anlatım. keyifle okudum izledim. Emeğine sağlık güzel kızım.
Harika fotoğraflar eşliğinde çok güzel ve yol gösterici bilgilerle anlatım. keyifle okudum izledim. Emeğine sağlık güzel kızım.